Search

Murat Sabuncu Atlatma Haber’de!
Murat Sabuncu Atlatma Haber’de!

Kimi Atlatma Haber’ler sancılı bir.

Duygu Köseoğlu
Duygu Köseoğlu

11 Temmuz 1992'de Zonguldak'ta doğdu..

Atlatma Haber Nedir?
Atlatma Haber Nedir?

Her gazetecinin en büyük rüyası.

Çiğdem Toker

  • Paylaşın:
Çiğdem Toker

Baçın Yinanç: Çiğdem Toker merhaba

Çiğdem Toker: Merhaba

Barçın Yinanç: Sen benim nezdimde bizim kuşağın en esaslı ekonomi gazetecilerindensin. Seni çok titiz ve özenli, detaylara vakıf, çok sayıda haber atlatan bir gazeteci olarak biliyorum Ankara’dan. Biz aynı çatı altında çalışmadık, rakip kuruluşlardaydık ama allahtan ben diplomasi muhabiriydim. Böylece beni atlattığın için çok üzülmedim. Yoksa çok üzerdin diye düşünüyorum. Bize anlatır mısın gazetecilik serüvenin nasıl başladı, okurken gazeteci olmayı düşünüyor muydun?

Çiğdem Toker: Okurken başladım gazeteciliğe. Ankara Hukukta öğrenciyken, Bir arkadaşım Anka Ajansı’nda o da hukuk öğrencisi çalışıyordu aynı anda ve  o sohbetlerimizde ortamın kendisini ne kadar etkilediğini ve nasıl gazetecilik yaptığını anlatıyordu. Bende ondan etkilendim ve Anka’nın kapısına gittim ve çaldım ve gazeteci olmak istiyorum dedim. Fakat şimdi dönüp baktığımda bu aslında bunca yaşımda yeni fark ettiğim birşey. Benim babam rahmetli oldu geçenlerde emekli öğretmendi. O da köy enstitüsü ve sonrasında, öğrenciliği yıllarında yerel muhabirlik yapmış. kaşeli muhabirlik diyordu ve çok anlatırdı bize onu biz büyürken, yetişirken ve çok gazete okunan bir ortamda büyüdüm. Galiba arka planı aslında zaten bu oluşturmuş. Sonra işte Anka’nın kapısını çaldım. Orada kültür sanat muhabiri olarak beni başlattılar. Stajyer olarak. Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Halk Tiyatrosu, Sinemalar festivaller, kitap fuarları…

Barçın Yinanç: Aslında o sırada hukuk okuyorsun?

Çiğdem Toker: Hukuk okuyorum ama okul bir yandan uzuyor fakülte çok istediğim gibi gitmiyor. Hukuk zorlu zaten uzun sürdü. Yani ben Anadolu Ajansı sınavlarını kazanıp başladığımda hala bir tek dersim vardı. Yıllar geçmişti. Ama başladığımda da yani Anadolu Ajansında kadrolu olarak başladığımda. Tersi. Hukuk Fakültesi bittiğinde ben artık gazeteciliği kesintisiz ve sürekli olarak yapıyordum. Tabi aradaki stajlı dönemleri saymıyorum. Anka Ajansı’ndan sonra ne oldu? Nokta Dergisi, Günaydın Gazetesi oldu. Oralarda da bir yandan fakülte sürerken üçer dörder aylık stajlı dönemler oldu. Belki de bütün kuşağın yaşadığı şeye serüvene benzer. Anadolu Ajansı’nda yargı-adliye muhabirliği başlangıç sonra Ekonomik Panaroma dergisi o dönem yeni çıkan haftalık. Ardından hürriyet en uzun süre orada çalıştım 15 yıl . Kesintisiz Ankara’da ekonomi muhabirliği yaptım.Sonra Habertürk gazetesi kurulurken Ankara temsilciliği teklifi geldi. Habertürk’ün çok bilinmez ilk Ankara Bürosunu kurdum. Kısa bir süre sonra oradan ayrıldım. Bir meslektaşımı kadroya alınmasıyla ilgili sorun çıkarıldığı için. Bir hayal kırıklığı oldu. İlkesel olarak istifa ettim ordan. Birkaç ay sürdü. Sonra Akşam Gazetesi bir 7-8 aylık işsizlik döneminin ardından Akşam gazetesi’nde önce yazarak sonra Ankara Temsilciliği. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu el koydu. O aslında iktidarın kendi medyasını bir yandan inşaa etme süreciydi. Sürecinin bir kavşak noktasıydı. Ordan kendi isteğimle ayrıldım. TMSF el koyunca. Sonra Cumhuriyet gazetesinde 5 yıl boyunca yazdım. Cumhuriyet gazetesinde gazetenin sahibi konumundaki vakıf yönetim değişince yine kendi isteğimle oradan ayrıldım. Sonra da Sözcü gazetesinden davet aldım. 2018 Eylül’den bu yana da Sözcü gazetesinde yazıyorum. Böyle hızlı çekim bir gazetecilik serüvenini özetlemiş oldum.

Barçın Yinanç: Peki bugün bize anlatacağın atlatma haber Hürriyette çalışırken yazdığın bir haber. Bizi Nisan 1997’e götüreceksin. Senden dinleyelim.

Çiğdem Toker: Hürriyet gazetesinde ben yatırımcı kuruluşları ağırlıklı olarak izliyordum. Belki tıpkı bugünde olduğu gibi. Bugünkü izdüşümlerini de gördüğünüz, yazdığımız gibi. Karayolları Genel Müdürlüğü büyük bir yatırımcı kuruluş bildiğiniz gibi ve her sene orada bölge müdürleri toplantısı oluyor geleneksel. Dönem başbakanlarının, bakanlarının çok önemsediği, sadece karayolları meselesinin değil ülkenin sorunlarının da tartışıldığı bir platform oluyordu bölge müdürleri toplantısı. Büyük bir konferans salonu var Karayolları Genel Müdürlüğü’nün işte oraya başbakanlar, bakanlar geliyor. Böyle bir seramonisi, resmi töreni olan, sırayla konuşmaların bir programın yer aldığı. Bütün gazetecilerin, Ankara gazetecilerinin, başbakanlık, bakanlık muhabirlerinin toplandığı bir atmosfer. Bu sözünü edeceğim haberde de işte Başbakan Necmettin Erbakan 1997 yılında nisan ayındaki o bölge müdürleri toplantısını izlemek üzere gitmişiz, birçok muhabir arkadaş o salondayız. Salonda yerlerimizi almışız ve bir de bir program var. O program Kültür Bakanlığı Gençlik Korosunun İstiklal Marşı okunacak önce; aslında bütün resmi toplantılarda olduğu gibi. Ardından da kısa küçücük bir resital verecekler, iki üç parçalık ki halk müziği eserleri, türküler oluyor genellikle. Gençlik korosu, büyücek bir koro yani. Programda bize dağıtıldı. Başladı tören, İstiklal Marşı salon kocaman; herkes ayağa kalktı okundu. Normal koşullarda İstiklal Marşı orda bir koro olduğu için banttan değil o koronun söylemesi bekleniyordu. Öyleydi yani program ayarı da kurgusu da öyleydi. Fakat ben orada pek çok kadın korist olmasına karşın sadece erkek sesi duydum koroda. Sonra bitti diğer parçalar başladı. Diğer parçalarda kadın türküleri kadın ve erkek koristler birlikte söylediler. Törenin o kısmı bittiğinde ben ordaki yetkililerden birisine kadınlar söylemedi mi? diye sordum. Ben açıklama yapamam dedi. Siz falanca kişiye diye eliyle arka taraftaki birini işaret etti.

Barçın Yinanç: Hemen tören biter bitmez mi sordun?

Çiğdem Toker: Evet evet tören biter bitmez sordum. Bir görevliye yönlendirdi beni sorduğum kişi. O kişi de bu koro ve o kulis ve  trafiğin sorumlusu olur ya o tür törenlerde bir trafik sorumlusu bir kulis görevlisi. Kurum görevlisiydi ama kıdemli birisiydi. Yani adını şuanda hatırlamıyorum ama yüzünü görsem şu anda kaç sene geçmiş aradan 24-25 sene geçmiş hatırlarım.

Barçın Yinanç: Peki birşey soracağım. Törenlerden sonra konuşmalar başlıyor. Sen onu bıraktın mı? Yeni asıl gittiğin haberi bırakıp bununla mı ilgileniyorsun yoksa bir ara falan mı oldu?

Çiğdem Toker: Galiba bir ara olmuştu. Yani o bütün gün süren toplantıdır zaten. Hani bizde şey yaparız ya; başbakan ve bakanlar konuşunca ilk önceliğiniz o haberi yazdırmak yada yazmak olur. O öyle bir araydı sanıyorum. İlk protokoler konuşmalar bittikten sonraki bir araydı. Sordum beklemediğim bir açıklıkta görevli dedi ki; Evet dedi o beyefendi. Böyle orta yaş üzeri bir beyefendiydi. Kurumda Karayolları Genel Müdürlüğünde. Başbakanın korumalarından birisi geldi. Bize bir kaset uzattı. Hocamız kadın sesi sevmiyor, istemiyor, o kelimeyi tam olarak hatırlamıyorum. Habere bakalım. Haber  önümde.

Barçın Yinanç: Marşta?

Çiğdem Toker: Marşta evet İstiklal Marşı’nda. İstiklal Marşı’nın sadece erkekler tarafından söylenmesini istiyor ve bir kaset uzattı bize dedi. Biz o kaseti çalmak zorunda kaldık dedi ve sonra o kasetin sayın Başbakan Erbakan’ın gittiği bütün resmi törenler yani İstiklal Marşı’nın çalınması gereken törenlerde birlikte taşındığı ve götürülüğünü ve o organizasyonu yapan kişilere, görevlilere iletilerek öyle çaldırıldığını da ekledi. Bu bilgiyi de vermiş korumalar. Tabi çok enteresan bir şeydi bu yani benim aklımın hafzalarının alamayacağı bir şeydi. Çok şaşırtıcı buldum bunu. Döndüğümde haberin içine yazdım. Yazdıktan sonra; Sedat Ergin Ankara temsilcimizdi, o böyle ilgi ve şaşkınlıkla karşıladı haberi ve İstanbul’la Ertuğrul Özkök ile konuştuğunu biliyorum. Sonra Ertuğrul Özkök beni aradı. Çiğdem dedi gerçekten böyle birşey mi oldu? dedi. 

Barçın Yinanç: İnsan inanmakta zorlanıyor değil mi? 

Çiğdem Toker: Evet. O bir de beni dinleyip benden duyma ve teyit etme ihtiyacını hissetmiş olmalı ki evet dedim. Sonra haberin manşete çıktığını, çıkarıldığını öğrendim. 

Barçın Yinanç: Peki merak ediyorum. Bu aslında rutin bir haberdi ve orada başka gazetecilerde vardı. Bu haberi sadece sen patlattın ve dolayısıyla herkesi atlattın. Nasıl oldu? Öteki gazeteciler farkına mı varmadılar? Sen onların önüne bu anlamda nasıl geçmiş olduğunu düşünüyorsun?

Çiğdem Toker: Birkaç sebebi olabilir bunun? Bazı olaylar öyledir ya bir tane sebep yoktur. Bir tane doğru yoktur. Bir tane gerçek yoktur ya bazı durumlarda aslında böyle bir tablo vardır. O tablonun bileşenleri vardır. Burda da bence birden fazla sebep vardı. Birinci sebep benim müzikle ilgim olabilir. Ben müzikle ilgileniyorum. Şu anda da bir korodayım.

Barçın Yinanç: Evet. Senin odandayız ve bir müzik aleti görüyorum burada.

Çiğdem Toker: Gitar var. Gitarlarımdan biri burada. Müzikle özel bir ilgim var. Kulağım onu seçti. Gayriihtiyari seçti. Birinci sebebi budur sanıyorum. İkinci sebebi de; dikkat ve odaklanma ile ilgili aslında yeri gelmişken belki bunu da söylemek lazım. Bulunduğunuz yerde sadece bir yere değilde aslında orada orayı kuşatan bütün atmosferi, bütün ayrıntılara bir göz atmakta, bakmakta sonsuz fayda var. Eğer işiniz gazetecilikse, eğer işiniz habercilikse. Bazen hiç umulmadık detaylardan, umulmadık ipuçları ve haberler çıkabilir. Aslında orada izlemekte olduğunuz takip ettiğiniz haberin çok dışında bir şeyde yakalayabilirsiniz kimi detaylardan.

Barçın Yinanç:  Ki burada öyle olmuş. Çünkü bir ülkenin başbakanı, o ülkenin ulusal marşında kadın sesi duymak istemediğini açık bir şekilde belli etmiş ve böyle bir uygulama başlatmış gerçekten son derece ilginç bir haber ama bence burada altını çizmemiz gereken senin az önce dediğin birazda gazetecilik dışında bir ilgi alanının olması da önemli. Ben sanıyorum bu anlamda hobileri daha genç gazeteci yılları geçtikten sonra biraz daha fazla vakit ayırabildim. İlk yıllarımız çok yoğun geçtiği için ama buradan bir mesajda vermiş olalım. Her zaman meslek dışı hobilere meslek dışı alanlara ilgisi olması hem biraz mesleğe mesafe koyup biraz daha serin kanlı düşünebilmek için. Ama bir noktada da bu ilgi işte aslında senin mesleğini de zenginleştiren, sana bir haber atlattıran bir şey olmuş. Dolayısıyla yöneticilerde şunu duysunlar; böyle çok yoğun mesaide çalıştırmasınlar. Biz gazeteciler farklı alanlarda faaliyet yapmaya da vakit bulabilelim.

Çiğdem Toker: Çok çok zenginleştirici bir şey farklı alanlara bakmak insanı çok besleyen bir şey. Onu söyleyeyim. Şimdi malesef adını hatırlamıyorum. Büyük bir şirketin yöneticisinin bir haber olarak okumuştum ya da bir söyleşiydi; orda özgeçmişlere bakarken, özgeçmişleri incelerken hep son sayfadan başlarım diyordu. Hobiler, alışkanlıklar, boş zamanlarda neler yapıldığına ilişkin. Mesela bu da bir ipucu olabilir. 

Barçın Yinanç: Çok enteresan. Ben birazda seninle özellikle bu belge haberciliğin üzerinde durmak istiyorum. Çünkü ben Çiğdem Toker’i hep resmi gazeteleri okuyan. O resmi gazetelerin satır arasından, aslında açık belgelerden ama onların satır aralarından çok önemli haberler çıkaran birisi olarak biliyorum. Sen bize anlat. Her sabah resmi gazeteye bakar mısın?

Çiğdem Toker: Bu şöyle ajanstan gelen bir alışkanlık. Evet bakıyorum. Tabi şimdi resmi gazete kağıt olarak basılmıyor. Maalesef basılmıyor. O uygulamaya son verdiler. Tamamen dijital mecrada ama Başbakanlık Basımevinden her sabah erkenden resmi gazete masalara bırakılırdı Anadolu Ajansındayken. O paket açılırdı ve sabah nöbetçisi o remi gazeteyi açıp; ilk işi oydu alıp bakıp ne değişiklikler, ne kararlar, yasalar, kararnameler, tebliğler, genelgeler bir sürü şey. Onlara bakıp yazardı. O nedenle resmi gazete okuryazarlığı önemlidir. Hala çok önemlidir. Tabi partili Cumhurbaşkanlığına geçince, rejimin niteliği değişince biraz önemi azalır gibi görünüyor ama hala önemini sürdürüyor. Ben resmi gazeteye bakma alışkanlığının, genç gazeteci meslektaşlarım açısından mutlaka olması ve sürmesi ve bundan sıkılmamaları gerektiğini düşünüyorum. Bunun özellikle altını çiziyorum.

Barçın Yinanç: Şimdi onu söyleyeceğim. Aslında çok böyle sabah başlayınca en çok yapmak istediğin şey değil. Özellikle de o belgelerin kendine has dilleri vesaire. Ama işte üşenmeden satır satır bakmak gerekiyor ve de hiç atlamadan. Yani öyle bir şey ki bizim mesleğimiz on kere bakarsın bir kere bakmazsın en büyük haber oradan kaçabilir ama senin bildiğim kadarıyla bu son dönemlerde özellikle örtülü ödenekle ilgili olarak bu belgelere bakarak ortaya çıkardığın bir haber var. Biraz bize onu anlatmanı isterim.

Çiğdem Toker: O şöyle aslında; Akşam gazetesindeydim o zaman. Şimdi bu 2001 krizinin ardından, bir krizden çıkış programı hazırlandı, bir çok yasa aynı anda yürürlüğe girdi bilen biliyor. İMF programı uygulandı çok ağır bir programdı filan. Krizden çıkış programının ardından şöyle birşey başladı, dijitalleşme ile de beraber; ekonomi yönetimi, Maliye Bakanlığı,Hazine Müsteşarlığı idi o zaman. Merkez Bankası, bütün verileri artık dijital ortamda açık bir şekilde raporlamaya ve yayınlamaya başladılar. İstatistikler de buna dahil. Şimdi aslında bu bir derya deniz bir saha. Şöyle düşünüyorum ben; fazla ışık kör edicidir ya, bu fazla bilginin de aslında kör edici bir tarafı var ama bir noktaya, bir konuya odaklandığınız zaman oralardan çok çok önemli haberler çıkarmak mümkün. Ne demek istiyorum; örtülü ödenek dediğimiz şey gizli hizmet gideri olarak tariflenir Muhasebat Genel Müdürlüğünde. Bütün harcamalar aslında her ay düzenli olarak yayımlanıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı her ay düzenli olarak çok uzun bir zamandır; yirmi yıla yakın bir süredir harcamalarını yayınlıyor. Ama o nedir o küçücük küçücük karakterlerle excel tablolarında hakikaten odaklanmak gerekiyor. Yani gözlerinizi belki kısarak bir ekrana tek tek bakmak gerekiyor.

2011 sonu 2012 idi sanıyorum. Ben gizli hizmet giderlerinde, kaleminde çok büyük bir artış gördüm. Böyle on- on iki katlık bir artış sanıyorum. Bu dikkatimi çok çekti. Böyle gelen bir eğri var şimdi örtülü ödenek ya da gizli hizmet gideri yasada tanımlandığı adıyla sorgulanabilir olan bir kalem değil maalesef. Maalesef diyorum çünkü aslında bunun da şeffaf olması lazım bir çok ülkede öyle siz onu sorgulayamıyorsunuz. Yasayla kapatılmış o harcamaların nereye gittiği.

Ama o harcamaların bir anda çok hızlı bir şekilde, geometrik bir şekilde artış göstermesini dikkat çekici bir tarafı var. Sorsanız size bunu söylemezler ne olduğunu ama bunu yazdım ve çok tartışılan bir habere dönüştü. Sonrasında da bu artış hızlı bir şekilde devam etti. Ama neydi o dönem biliyor musunuz; Suriye iç savaşının başladığı dönemdi. Suriye iç savaşının başladığı dönemde örtülü ödenek harcamalarının artmış olması bize bir takım tahminlerde bulunma, gazeteci olarak bir takım kestirimlerde bulunma fırsatını veriyordu. Nitekim sonrasındaki tartışmaları girmeyelim şimdi çok ayrıntılı. Zamanı da aşar. Tartışmaları hatırladığımızda Suriye iç savaşının ardından bu harcama artışını anlamlı bir yere oturutmamız mümkün olabilir.

Barçın Yinanç: Ve senin sayende de böyle bir gelenek ya da pratik oturdu değil mi. Ondan sonra sürekli bu gizli ödenek tutarına bir bakma geleneği mi yerleşti diyelim?

Çiğdem Toker: Ne mutlu ki diyeyim. Kendimi böyle bir merkeze koymak istemem tabi ama o iyiki de öyle oldu. Bu gizli hizmet gideri, o kalemdeki harcamalara diğer medya mecralarında daha sık ve daha dikkatle bakılır olmaya başlandı. İyi ki diyelim. Düzenli olarak.

Barçın Yinanç: Çiğdem sen bu atlatma haberini anlatırken, atlatma haberin Hürriyet’teki manşetin fiziken önünde duruyor. Gazete önünde. Neredeyse odaya girdiğimde şoke oldum. Bütün haberlerini böyle kağıt olarak da tutuyor musun? Tabi biz internet jenerasyonu varken başlamadık gazeteciliğe. Ben ilk başladığımda kesiyordum ‘ne güzel benim ilk haberim’ diye ama ondan sonra o kadar artmaya başladı ki haberler ipin ucunu bıraktım. Seni tebrik ediyorum. Anladığım kadarıyla bu hukuktan gelme bir gelenek de olabilir bu arşivcilik ama baya bir hard copy arşivin var öyle anlıyorum.

Çiğdem Toker: Var ama ne kadar rasyoneldir, ne kadar isabetli bir şeydir pek emin değilim. Çünkü çok yer kaplıyor. Sonuçta dijitalleşmeden bu da payını alacak. Bunları da belki görüntüye ve ekrana aktarmak gerekecek ama şöyle internetin; ben o tarihi hiç unutmadım. Bizim bilgisayara daha önce geçildi ama internetin habercilikteki rolü biraz daha 98-99’a filan tekabül ediyor. Seninde Barçın dediğin gibi ondan öncesinde biz neredeyse biz vücut çalışır gibi büyük tozlu raflardan yüksek katlardan merdivenler dayayıp resmi gazeteye, ansiklopedi arşivleri filan çıkarır ordan kaynaklara bakar, haberlerimizde ordan faydalanırdık. Değil internet. Oralardan kalan bir alışkanlık. Bir de şöyle birşey düşünüyorum; günün birinde internet hayatımızdan tamamen çıksa bir nedenle, herhangi bir nedenle, kaos fantastik birşey bu ama ne olacak. Onun için kağıt baskının yeri her zaman bunu demode ya da köhne bulanlar olacaktır. Bence yeri başka birşeyi tutmanın.

Barçın Yinanç: Katılıyorum. Çiğdem Toker bizi Ankara’da çalışma odanda kabul ettin. Benim için de çok keyifli oldu. Çok teşekkür ediyorum bize vakit ayırdığın için

Çiğdem Toker: Büyük bir zevkti benim için teşekkürler. Umarım bu kurduğumuz cümlelerin tamamı değilse bile bir kaç tanesi genç meslektaşlarımıza bir ışık tutar, bir yön çizer. Küçücükte olsa bir katkımız olsa ne mutlu. Sağolun.